Eleştirmenin Not Defteri

23 Ocak 2016 Cumartesi

DİRİLİŞ

Hepimiz vahşiyiz!

Bu seneki Oscar ödüllerinin en büyük favorilerinden biri olan “Diriliş”, büyük olasılıkla Leonardo DiCaprio’ya da yıllardır beklediği ödülü getirecek...

Aslında “Diriliş” enikonu bir savaş filmi. 19. yüzyılın ‘yeni kara’sında, Amerika’da gerçekten yaşandığı bilinen bir hikayenin biraz daha süslenerek uyarlanmış hali. Aynı hikâye 1971 yılında başrolünde Richard Harris’in olduğu “Man in the Wilderness” adlı bir filme daha kaynaklık etmişti. Kürk avcılarına sert doğa koşullarında, kızılderili bölgelerinin dışında kalmaları için kılavuzluk eden Hugh Glass’ın hikayesi bu. Oğluyla birlikte ekibe yol gösteren tecrübeli iz sürücü, beklenmedik bir kızılderili saldırısından birkaç kişiyi son anda kurtarır. Ancak sonrasında tek başına keşif yaparken bir ayının saldırısına uğrar ve ölümcül yaralar alır. Diğerleri onu bir süre taşımaya çalışsalar da sonunda dayanamazlar. Liderleri Yüzbaşı Henry, onu oğlu ve iki adamıyla geride bırakmak zorunda kalır. Henry adamlarından John Fitzgerald’a, Glass ölene kadar başında durmalarını, öldükten sonra da onu uygun bir şekilde defnedip yola devam etmelerini söyler. Ancak başından beri Glass’la anlaşamayan Fitzgerald, bu anlaşmayı bozar. Diğer adamı da kandırarak baba-oğulu ölüme terkeder. Ama Glass ölmemiştir ve adeta yeniden doğarak Fitzgerald’ın peşine düşer...
“Diriliş”in hikâyesi aslında klasik bir intikam hikayesi. Gerçekten yaşandığına inanılan hikaye daha da dramatize edilmiş. Iñárritu bu 'vahşi doğada yaşam mücadelesi' hikayesini daha çarpıcı hale getirmek için kimi sert ve dramatik tercihler yapmış. Bu hamlelerin sonunda hikâyenin sadece Glass’ın ‘intikam’ hikâyesi olarak kalmayıp, adeta ‘bir dünya savaşı’ filmi olduğunu da söyleyebiliriz. Beyazlar önce kürkleri için hayvanları öldürüyorlar. Sonra kızılderililer kürk avcılarını öldürüp, kürklere el koyuyorlar. Sonra anlıyoruz ki başka beyazlar yerlilerin her şeylerine el koymakla kalmayıp reisin kızını da kaçırmışlar. Hikayenin devamında hayvanlar insanları öldürmekte, beyazlar beyazları hatta hayvanlar da diğer hayvanları... Bu çetin savaşa doğanın sert koşulları da katılıyor. Ağaçlar ve gökyüzü bu kıran kırana geçen savaşın sessiz tanıklarıdır. Dünyanın şiddeti dünyanın yaşıyla aynı yaştadır ne de olsa...

Soğuğu hissediyorsunuz..
Glass’ın insanüstü bir çabayla, adeta intikamına tutunarak verdiği bu yaşam mücadelesi çok çarpıcı sahnelerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Adeta birkaç kere yeniden doğuyor Glass; bir mezardan çıkıyor, bir hayvanın karnında geceliyor, açlıkla, soğukla, ölümcül yaralarla başa çıkıyor... Onu acılı ve dul bir baba olarak karşımıza koyması ise filmin yumuşak karnı. Ailesini kaybetmiş bir adam olmasa yaşama bu kadar tutunmayacak, yaşama dürtüsünü kaybedip, bir yerde teslim mi olacaktı illa ki Glass?
Buna karşılık kamerasıyla bir sinema ziyafeti sunuyor bize Innarritu, bazı uzun süreli ‘tek çekim’ler, efektleri çok iyi gizlenmiş heyecanlı sahneler ve kameranın zaman zaman karakterlerin yüzlerine iyice yaklaştığı anlar hikayeyi olduğundan daha gerçek kılıyor. Mesela soğuğu oturduğumuz yerden bu kadar hissettiğimiz film sayısı azdır.  
Leonardo DiCaprio’nun bir ayı tarafından resmen ‘harcandığı’ sahne de inandırıcılığından dolayı çok zor izleniyor. DiCaprio’nun nefes nefese ve belli ki ‘çok üşüyerek’ verdiği bu performans artık nihayet bir Oscar’ı da hakediyor. Tom Hardy’nin kendisinden beklenenin ne eksik ne fazlasını verdiği kötü adam performansı da etkileyici tabi ama yine de Oscar adaylığı getirmeli miydi tartışılır... 3,5/5

Diriliş
The Revenant
Yönetmen: Alejandro González Iñárritu
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Tom Hardy, Will Poulter, Domhnall Gleeson, Ferrest Goodluck
156 dakika

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder